İngilizce Çeviri Yaparak İngilizce Öğrenmek Mümkün müdür?

04 May 2018

Yabancı dil öğrenmek, toplumun yaklaşık olarak %95’inin istediği bir eylemken, toplumun sadece %5’inin en az bir yabacı dili konuşabiliyor olması, yabancı dil eğitiminde belli başlı sıkıntıların olduğunun göstergesi niteliğindedir. Peki bu sıkıntılar nelerdir? Dil öğrenirken yapılması gerekenler nelerdir ve Türkiye’de ne es geçilmektedir?

Türkiye’deki yabancı dil eğitimine baktığımızda, temel olarak gözlemleyebileceğimiz durum, çok küçük yaşlardan itibaren İngilizce dersleri alıp, iş hayatına atıldığımızda ya da en basitinden yurtdışına gittiğimizde, kendimizi tek kelime konuşamaz halde bulmamızdır. Bunun nedeni ilk olarak, okullarda aldığımız İngilizce eğitiminin gramer odaklı olmasıdır. Yıllar boyu, İngilizcenin dilbigisi kuralları, hem birbiriyle hem de gerçek hayatla bağlantısı kurulmadan öğretilir durur. Oysa ki, dil her şeyden önce bir iletişim aracıdır. Yani dili kullanmanın temel hedefi iletişim kurmak olduğu için, öğrenciye İngilizce ile nasıl iletişim kuracağı öğretilmelidir. Dilin gerçek hayatla bağlantısı kurulmalıdır. Örneğin, marketteki bir görevliye bir soru sormamız gerekebilir, sokakta birine yol sorabiliriz, mağazaya gidip görevliye nasıl bir kazak aradığımızı söylemek isteyebiliriz. Okullardaki aldığımız İngilizce eğitimindeyse, bu boyutların hiçbiri yoktur. Oysa ki, dil amaç değil araç olmalıdır. Yani İngilizce nihai hedefimiz olan eylemi gerçekleştirebilmek için kullandığımız bir araçtır. Temel hedefse, yol sormak, marketteki görevliye danışmak vs. gibi eylemlerimizdir. İngilizce eğitimindeki temel değişikliği buradan başlatmak gerekiyor.

Öte yandan temel bir yanlış da, çeviri konusudur. İngilizce eğitiminde maalesef ki öğretmenler Türkçe konuşur, konuyu Türkçe anlatır ve öğrenciden İngilizce konuşması beklenir. Oysa ki, düşünme ve konuşma beyinde aynı sistemde yer almaktadır. Dolayısıyla düşündüğümüz dilde konuşuruz. Ancak bunun aksini yaparsak, Türkçe düşünüp, İngilizceye çevirip konuşursak, beyin çok daha fazla işlem yapmış olur ve konuşma eylemi yavaşlar. Üstelik çeviriden kaynaklı pek çok hata ortaya çıkar. Ancak İngilizce düşünmeye başlarsak, direkt olarak İngilizce konuşabiliriz. Tabii ki, bilemediğimiz sözcükler, kendimizi ifade edemediğimiz yerler ya da yaptığımız hatalar olacaktır. Ancak beyin İngilizce duyup, İngilizce düşündükçe yaptığı hataları otomatik olarak düzeltecektir. Öğrenme sürecindeki bir başka temel durum da, o dile olabildiğince çok maruz kalmak ve o dilde düşünmektir. Dilden dile geçişlerde, öğrenmek istediğiniz dilin mantığını kavrayabilmeniz ve akıcı bir şekilde konuşabilmeniz mümkün değildir. Çeviri yöntemiyle en fazla kelime haznenizi genişletmeniz mümkün olsa da, kelimelerin akılda kalıcı bir şekilde öğrenilmesi için yine İngilizce-İngilizce ve o kelimenin cümle içinde kullanılarak anlatıldığı bir sözlük her zaman daha iyidir.

Bununla birlikte, çeviri konusuyla ilgili bir istisna yapmak da mümkündür. Ancak burada ilk sorulması gereken soru, İngilizce ya da herhangi başka bir yabancı dili “neden öğreniyorum?” sorusudur. Açıkladığımız gibi, bir dil o dili kullanmak, iletişim kurmak için öğreniliyorsa, çeviri kesinlikle işe yarayacak bir yöntem değildir. Ancak bir dili öğrenmedeki hedefimiz, o dilde çeviri yapmaksa, işler değişecektir. Örneğin, İngilizce-Türkçe, Türkçe-İngilizce çeviri yapmak istiyorsak, İngilizceyi iki yönde de çeviri yapa yapa öğrenmek, hem gramer hem çeviri hatalarımıza odaklanmak yerinde olacaktır. Ancak çeviri yapacağımız durumda bile, sadece bu yönteme odaklanmak, dil öğrenimimizin eksik kalmasına neden olacaktır. Bir dilde çeviri yaparken, o dili kültürüyle, tüm deyimleriyle, deyimlerin, esprilerin tarihsel boyutlarıyla bilmek gerekir. Aksi takdirde, deyimler gibi o dile özel üslupları doğru çevirebilmek mümkün olmayacaktır. O nedenle, dili öğrenme amacı çeviri olsa dahi, çeviri tek metot olmamalıdır.

Bir başka İngilizce öğrenme yöntemi de, film izleme ve müzik dinleme yöntemleridir. Film boyunca kullanılan kelimeler, ifade kalıpları, tonlamalar beyin tarafından kaydolur. Ayrıca öğrenilen kelime ve kalıplar filmdeki sahneler yani yaşanmakta olan olaylar aracılığıyla öğrenildiği için kalıcı olur. Yapılan araştırmalar, öğrenmenin %20’sinin bilinçli yani okul gibi derslerle, %80’nin ise bilinçsiz olarak gerçekleştiğini ortaya koymuştur. Bu da, beynin duyduğu her şeyi kayıt altına alıp, zamanla ayrıştırma yoluna gitmesinden kaynaklanmaktadır. Bilinçsiz öğrenme metodu ile öğrenme uzun süre kalıcı olmaktadır. Bilinçsiz öğrenmenin en etkili yolları da, film izlemek, müzik dinlemek, o ülkede yaşamak gibi hoşunuza gidecek aktiviteleri yapmaktan geçmektedir.

Sonuç olarak, anlaşılacağı üzere öğrenmek istediğimiz dili beynimize kabul ettirip kaydedebilmek için, anadilimizde düşünmeden, çeviri gibi hem vakit kaybettirici hem de dolaylı yöntemlere başvurmak doğru ve etkili bir öğrenme sağlamamaktadır. Beyni iki işlem yapmaya zorlamak yerine direkt olarak konuşulacak dilde düşünmek en etkili yöntem olacaktır.